
Serhat SARIUZMAN TABİP (DERİ VE ZÜHREVİ HASTALIKLAR)
Alerjik egzama olarak da bilinen Atopik dermatit (AD) sıklığı giderek artan, her yaşta görülebilmekle birlikte özellikle çocuklarda daha sık görülen kaşıntılı kronik (süreğen) seyirli iltihabi bir deri hastalığıdır. Dünya genelinde en sık görülen cilt rahatsızlıklarından biri olan AD; gelişmiş ülkelerde çocukların % 10-20 sini, erişkinlerin % 2-3 ünü etkilemektedir. Hastalık genellikle yaşamın ilk yılında, özellikle üçüncü ve altıncı aylar arasında gelişmektedir. Hastaların % 45'inde başlangıç yaşı yaşamın ilk 6 ayı , % 60'ında yaşamın ilk bir yılı, % 85'inde ise 5 yaş altındadır. Hastalığın erişkin dönemde başlaması ise daha nadir görülen bir durumdur,20 yaşından sonra AD'nin ortaya çıkma sıklığı % 2 olarak bildirilmektedir.
AD nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte; genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle geliştiği düşünülmektedir. AD hastalarında derinin koruyucu bariyerinin bozulmasına bağlı olarak bir takım allerjen ve mikroplar kolayca cildi geçerek bağışıklık sistemini uyarmakta ve bunun sonucunda da alerjik olaylar gelişmektedir. Son yıllarda AD sıklığı giderek artmaktadır. Son 30 yılda 2-3 kat arttığı saptanmıştır. Bunun nedeni olarak hava kirliliği, ev içi allerjenlere (ev tozu akarları gibi) maruziyetin artması, anne sütüyle beslenmenin azalması ve gıda allerjenlerine daha fazla maruziyet düşünülmektedir.
AD belirtileri; Şiddetli kaşıntı, kuru deri, vücudun belirli bölgelerinde daha sık görülen ve tekrarlayan egzama hastalığın en önemli belirtileridir. Hastalıkta deri bariyeri bozuk olduğu için derinin su tutma özelliği azalır. Buna bağlı olarak deride kuruluk izlenir. Deri kuruluğuna bağlı olarak ciltte kaşıntı meydana gelir. Kaşıntı ise egzama alarak adlandırılan bulaşıcı olmayan yaraların çıkmasına neden olur.
AD belirtileri kişiden kişiye değişmekle birlikte, lezyonların (egzama) görünümü ve yerleşimi yaşa göre değişmektedir. Bebeklerde en sık yüzde (özellikle yanaklarda), saçlı deride, diz ve dirsek bölgelerinde ve kulak arkasında görülür. Bu dönemde cilt yaralarının (egzama) görünümü, kaşıntılı kırmızı lekeler şeklinde, yüzeyi pullu ya da pulsuz, sızıntı ve kabuklanmanın görülebildiği lezyonlar şeklinde izlenmektedir. Çocuklarda (2-12 yaş) daha çok dirsek önü, diz arkası, boyun, el ve ayak bileği bölgesini tutar. Yüz ve göz kapakları tutulumu da izlenebilir. Tutulan bölgelerde kızarık ve sızıntılı lezyonlar daha az sıklıkta izlenmekte olup; deride kaşıntılı kabarıklıklar, kalınlaşma, kabalaşma ve deri çizgilerinin belirginleşmesi gözlenmektedir. Yetişkinlerde ise lezyonlar daha çok el ve ayak bilekleri, kol ve bacakların iç yüzlerinde, göz çevresi, yüz, boyun ve gövdenin üst kısmında izlenmektedir. Bu dönemde egzama sadece ellerde görülebilir. Şiddetli kaşıntı, deride kalınlaşma ve kahverengi renk değişikliği ön plandadır. Yine deri bariyer bütünlüğünün bozulması viral, bakteriyel ve mantar enfeksiyonlarına yatkınlığa neden olmaktadır. Hastalarda uçuk, siğiller ve stafilokokal bakteriyel deri enfeksiyonları daha sık görülmektedir.
Kaşıntı nedeniyle özellikle uyku düzeninin bozulması, yorgunluk hastaların okul ve iş hayatlarında dikkat sorunlarına yol açabilir. AD ayrıca anksiyete (kaygı bozukluğu) ve depresyon gelişimine yol açabilmekte ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. AD'li çocukların 1/3’ünde, ilerleyen zamanlarda astım ve saman nezlesi ortaya çıkabilir.
Tedavi; hasta yaşına ve lezyon tipine göre değişiklik gösterir. Tedavide amaç; tetikleyici nedenleri bulmak ve ortadan kaldırmak, kaşıntının azaltılması, döküntünün çok az veya hiç olmaması, ilaçlara bağlı çok az yan etki yaşanması veya hiç yaşanmaması, görünüm konusunda hastanın kendini iyi hissetmesi ve kaşıntıya bağlı uyku bozukluklarının önlenmesi, derinin nemliliğinin sağlanması ve duygu durumunun düzeltilmesidir.
Genel yaklaşım olarak tedavinin en önemli bir kısmı hasta eğitimidir. Soğuk hava, terleme, yünlü ve sentetik giysiler, hava kirliliği, polenler, kedi tüyleri, bakteriler, ev tozu akarları hastalığı tetikleyebilen nedenler olduğundan saptanıp ortadan kaldırılmalıdır. Bu açıdan hastayı tanıyan hekimin izlemesi önemlidir.
Deri bakımında temel hedef derinin bariyer işlevini onarmak ve korumak olmalıdır. Bu nedenle banyo sık ve kısa (5-15 dakika) süreli, ılık ısıda (27-30°C) (sıcak olmayacak) olmalıdır. Derideki mikroorganizmaların sayısını azaltarak alevlenmeleri önler. Nemlendiriciler tedavinin temelini oluşturur, sürekli ve bol kullanılmalıdır. Lezyonsuz bölgelere günde iki kez ve tüm vücuda banyo sonrası ilk 3 dakikada uygulanmalıdır. Yapay bariyer oluşturarak tetikleyici maddelerin ve mikroorganizmaların deriden geçişi engel olurlar. Deriden su kaybını engelleyerek kuruluk oluşmasını önlerler.
Topikal (haricen uygulanan) kortizonlu kremler topikal tedavide en etkili ilaçlardır. Akut atakları (hastalığın hızlı kötüleşmesi) kontrol etmek için çok etkili, bu nedenle ilk tercihtir. Nemlendiriciden 30 dakika sonra sadece lezyonlu bölgeye sürülmelidir. Uzun süre yaygın yüzeylere kullanımı oluşabilecek yan etkiler nedeniyle önerilmez.
Topikal kalsinörin inhibitörleri (Takrolimus pomad ve pimekrolimus krem) 2 yaş üzeri kullanıma uygun olan bu ilaçlar kortizon içermediğinden kısa ve uzun süre kullanıma uygundur. Etkileri kortizonlu kremlerden daha düşük olmakla birlikte hafif ve orta egzama tedavisinde etkilidirler. Akut alevlenme sonrası lezyonlara uygulanan yoğun tedavi sonrası yeterli yanıt alınana kadar bu ilaçlarla tedaviye devam edilebilir. Sonrasında tekrar lezyonların ortaya çıkışını baskılamak için daha önce etkilenmiş alanların idame tedavisine haftada 2 kez (Ör. Pazartesi-Perşembe gibi) devam edilir (proaktif tedavi). Proaktif tedavi yaklaşımı ile atak sayısında azalma ve yaşam kalitesinde iyileşme görülür.
Hastaların lezyonlu deri yüzeylerinde % 90-95 s. aureus bakterisi bulunduğundan tedaviye topikal ve sistemik antibiyotik ilaçlar ilave edilebilmektedir. Lezyonlu bölgelerde uçuk virüsü de eklenebildiğinden gerektiğinde bu virüse yönelik tedavi verilebilir.
AD kronik bir hastalıktır. İyilik halinin devamı açısından düzenli doktor kontrolü gerekmektedir. Çok şiddetli ve dirençli olgular dışında, uygulanacak topikal tedavi başarının anahtarıdır.